Mevcut Durum
Gökova Körfezi'nin hemen kuzeyinde yer alan Güllük Körfezi, hem genelinde, hem de içinde yer alan Mandalya ve Asin iç körfezleri ile tür çeşitliliğinin zengin olması, bölgeye endemik ve nesilleri tehlike altında olduğu için uluslararası anlaşmalar kapsamında koruma altında olan türleri barındırması, ve farklı habitatları bir arada bulundurması (bataklık, lagün, dalyan v.s.) ile özel bir yapı sergilemektedir. Körfez son 15 senedir artan miktarda yapılan kültür balıkçılığı sonucunda bir çok nokada ciddi tahribata uğramış olsa da, deniz hayatındaki çeşitlilik günümüze kadar süregelmiştir. Son senelerde baık çiftlikleri ile ilgili şikayetler bakanlık nezdinde de ele alınmaya başlanmış, ve 2007 senesinde Denizlerde Balık Çiftliklerinin Kurulamayacağı Hassas Alan Niteliğindeki Kapalı Koy ve Körfez Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Tebliğ (resmi Gazete #26413, 24.01.2007) Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yürürlüğe konmuştur.
Tebliğe göre minimum derinlik 30 metre, minimum akıntı hızı 0,1 metre/saniye, ve karaya olan minimum uzaklık 0,6 deniz mili olarak belirlenmiştir. Parametrelerdeki düşük oranlardan da anlaşılacağı gibi çiftliklerin mevcut yer seçimlerinde çevresel tahribatla ilgili sıkıntıların yaşanacağı kaçınılmazdır. Nitekim, Asin Körfezi gibi genel yapı itibari ile sığ, ve akıntı yönü itibari ile karmaşık bir döngü izleyen (Muğla Kıyılarında Koyları Etkilemeyecek Deniz Balığı Yetiştirme Alanlarının Tespiti, TUBITAK-ODTÜ, Eylül 2005, sayfa 132-133, 162-163) koy ve körfezlerde halihazırda mevcut olan ötrofikasyon riski, çiftlikler için koyun orta kısımlarında belirlenen yeni yerleşimler ile had safhaya gelmiştir.
Körfez yapı itibari ile dik yamaçların su ile buluştuğu tipik Ege-Akdeniz kıyı şeridinden oluşmaktadır. Kışın yoğun yağışlar körfeze belirli oranda toprağın her sene akmasına, beraberinde tohum ve diğer organik maddeleri taşıyarak suyun ötrofik yapısını beslemesine sebep olmaktadır. Mevcut doğal şartlara ek olarak yerleşim ve tarımsal alan olarak açılan makilik araziler de bu toprak kaymasını artırmaktadır. Böyle yapısal bir tehlike ile karşı karşıya olan bir körfezin, bu oranda koruma altında olan hassas türleri de barındırdığı göz önüne alındığında, kültür balıkçılığı için ne kadar yanlış bir seçim olduğu da ortaya çıkmaktadır. Mevcut besin yükünü taşımakta zorlanan deniz havzasında bir de çiftliklere pompalanan balık yemleri ve kafeslerden suya salınan dışkı/atıklar eklenince bölgedeki suyun kalitesi artan hızla bozulmakta, dip hızla tahrip olmaktadır.
Fotoğraflardan da anlaşılacağı gibi, su yoğun, suyun içerisinde asılı kalan maddeler (dışkı, yabancı madde vs) hareketsizdir. Su içerisinde hızla çoğalarak, körfeze endemik Posidonia ocenica ve sarı mercan gibi fotosentez özelliğine sahip, hareket kabiliyeti olmayan (sessille) türlerin ışığa erişiminin hem görüş (visibility), hem de sudaki besin fazlalığından kaynaklanan dengesiz algae formasyonlarının üzerilerini kaplamaları ile hızla yok olmaları kaçınılmazdır.
Halihazırda Akdeniz'in ciğerleri olarak adlandırılan ve Türkiye'nin de taraf olduğu 1995 Barcelona konvensiyonunda koruma altına alınan türlerden birisi olan Posidonia ocenica çayırlarının, özellikle balık çiftliklerinin üzerlerine ve yakınlarına kurulmaları sonucu, yaşadıkları tahribat yukarıda bahsi geçen TUBİTAK-ODTÜ raporunda da açıkca belirtilmiştir (sayfa 101,104-105, 133-134). Küresel ısınmanın sonuçlarını gözlemlediğimiz bu senelerde, fotosentez yolu ile oksijen üretimleri açısından bu kadar önemli iki türün, bu kadar hızlı bir şekilde ve ağırlıklı olarak insan eliyle tahrip ediliyor olması, onlara olan ihtiyacımız göz önünde bulundurulduğunda kabul edilmesi zor boyuttadır.
Mercan türleri ve Posidonia çayırlarının sudaki besin fazlalığından tahrip oldukları konusunda da uluslararası kurumlar (NOAA; WRI; IUCN) ile yazışmalarımız sonucu belirlenmiş, ve bu konuda kurumsal olarak bir an önce önlem alınması gerekliliği ısrarla tarafımıza iletilmiştir.
Amerikan'ın üst düzey kurumlarından birisi olan National Oceanic and Atmospheric Association'dan yetkin bir mercan uzmanı olan Dr. Steve Gittings'in, Asin Körfezi'nde Eylül 2009'da çekerek kendisine gönderdiğimiz mercan fotoğraflarını değerlendire sözleri bu konuda kayda değer bir uyarıdır:
"Reversing the problem requires aggressive measures that result in improvements in water quality. Moving the aquaculture facilities is probably one requirement. They should not be close to the coral habitat and should not be upstream. When deciding where to locate them, current patterns need to be considered, as you suggest, and they should be in an area that does not take the waste stream toward the coral communities."
("Problemin düzeltilebilmesi için suyun kalitesini iyileştirecek agresif uygulamaları devreye sokmak gerekmektedir. Akuakültür uygulamalarının (kültür balığı kafeslerinin) yerlerinin değiştirilmesi muhtemelen yapılması gereken bir şeydir. Bunların mercan habitatlarına yakın ya da akıntı yönünün mercan habitatlarına doğru olduğu yerlerde akıntının yukarı bölümünde olmamaları gerekmektedir. Çiftliklerin nereye konuşlandırılması gerektiği sizin de önerdiğiniz gibi, akıntı yönleri göz önünde bulundurularak belirlenmeli, ve [bunlar] akıntının mercanlara doğru yönlenmediği yerlere yerleştirilmelidirler.")
Güllük Körfezi, Çam Koyu, kafes bakım alanı
Gene TUBİTAK-ODTÜ raporuna baktığımızda Asin Körfezi'ndeki akıntının kıyılara doğru yönlendiğini görmek mümkündür (sayfa 162-163) Balık çiftliklerinin direk etkileri ile karşı karşıya olan mercanlar, üzerlerini kaplayan yosunlar ile fotosentez özelliklerini kaybederek kurumakta, ve bulundukları kayalardan koparak deniz dibine düşmektedir. Oluşumları, 10-50 sene süren, bazıları daha da uzun süredir körfezde bulunan mercanlar bir kaç hafta gibi kısa bir sürede dahi üzerlerini kaplayabilen yosunlara karşı savunmasızdırlar.
Dr. Steve Gittings: “Regardless of the cause (for example, aquaculture, inadequately treated sewage, runoff from agricultural facilities, uncontrolled coastal development), nutrients typically promote the growth of leafy and filamentous algae, resulting in the competition for space on reefs. Algae usually wins the battle over corals, which grow very slowly. Algae also allows sediments to accumulate, forming what are sometimes called "algae-sediment mats." The soft surface resulting from this process inhibits coral growth and further accelerates their mortality. Thus corals like the one you photographed, which may take 10-50 years to grow, must compete against algae that can grow in a matter of weeks or months.”
(Nedeni ne olursa olsun (örneğin kültür balıkçılığı, yeterli derecede arındırılmamış kanalizasyon, tarımsal alanlardan denize akmalar, kontrolsüz kıyı yapılaşmaları), besinler tipik olarak yapraklı ya da lifli yosunların büyümesini hızlandırarak resifler üzerinde alan için rekabetin oluşmasına neden olur. Alglar genellikle [yer için] savaşı, yavaş büyüyen mercanlara karşı kazanırlar. Alglar sedimentin toplanmasına izin vererek, bazen "alg-sediment mat"ları olarak da anılan formasyonları oluştururlar. Ortaya çıkan yumuşak yüzey mercan gelişimini de sınırlayarak ölümlerini hızlandırır. Böylelikle fotoğraflamış olduğunuz, 10-50 senede bu boylara gelebilen mercanlar birkaç hafta ya da birkaç ay içerisinde hızla çoğalabilen alglarla savaşmak zorunda kalırlar)
Posidonia çayırları da benzer şekilde sudaki besin fazlalığından tahrip olmaktadır. Bunu Prof. Dr. Ferit Bingel raporunda net bir şekilde belirtmiştir (TUBİTAK-ODTÜ, sayfa 101):
Denizdeki kafes çiftliklere yakın ve deniz çayırlarının ölmekte olduğu bölgelerde boşalan yerin istilacı bir tür olan Caulerpa racemosa tarafından doldurulduğu dikkat çekmektedir.”
Yukarıda bahsi geçen rapor kapsamında, Ferit Bingel ve ekibinin 2003’de Güllük’te yaptıkları gözlem şu şekildedir:
çoraklaşan Posidonia çayırları ve yerlerini alan Caulerpa taxifolia
ya da diğer adı ile "katil yosunlar"
2010 Mayıs-Haziran ayında Asin Körfezi'ndeki yeni noktalara kafesler taşınmaya başlanmıştır.
Bölgede koruma altında olan türlerin bulunduğuna yönelik tüm uyarılarımıza rağmen Muğla Tarım ve Köy İşleri Müdürlüğü tarafımıza bu yeni yerlerin yasal olduğunu, körfezde tarım alanı olara 80 noktanın belirlendiğini, ve bu noktalarda kültür balıkçılığının devam edeceğini ısrarla bildirmişlerdir. Bu, körfezde Tarım Bakanlığınca belirlenen noktalar tam kapasite üretime geçtiğinde mevcut çiflik alanlarının yaklaşık dört misline çıkması, mevcut kirliliğin ise katlanarak artması anlamına gelmektedir. Yeni çiftlik alanlarının deniz suyundaki ve özellikle Posidonia çayırları üzerinde son bir senelik tahribatları göz önüne alındığında, genişletilecek alanların körfezdeki biyolojik çeşitlilikle birlikte hassas türleri ciddi oranda tehlikeye sokacağı kesindir. Bingel’in raporunda da değindiği gibi, çiftliklerin Asin Körfezi’nin orta kısmındaki konumlarına yerleşmelerinin akabinde, çayırlar ve Pinna’lar yavaş yavaş kurumaya başlamış, sudaki yoğunluk ve kirlilikle birlikte baskın türler daha narin türlere karşı burada da üstünlük gösterme eğilimine girmişlerdir.
Posidonia ocenica ve Pinna nobilis, Asin Körfezi 2009
Posidonia ocenica ve Pinna nobilis, Asin Körfezi 2010
Körfezimizde bulunan türlerden en önemlilerinden birisi Chelonia mydas, yani yeşil Akdeniz kaplumbağasıdır. Asin ve Mandalya Körfezlerini göç yolları üzerinde bir dinlenme ve beslenme alanı olarak kullandıklarını düşündüğümüz kaplumbağalar, körfezdeki kirlilik, balık çiftliklerinin havzada yarattığı yoğun deniz trafiğinden olumsuz etkilenmektedirler.
Chelonia mydas (yeşil akdeniz kaplumbağası), Asin Körfezi
Nesilleri tehlike altında olduğu için koruma altına alınmış olan Chelonia mydas, Asin ve Mandalya körfezlerinde yaz ortası-sonbahar başında sıklıkla gözlemlenmektedir. Hem bölgede yaşayanlar tarafından hem de Güllük ve Tuzla kooperatiflerine bağlı balıkçılar tarafından gözlemlenmiş olan bu canlıların Mandalya ve Asin körfezlerini hala Posidonia çayırları barındırdıkları için besin ambarı olarak kullandıkları düşünülmektedir. Yeşil kaplumbağaların, ve muhtemelen Carettaların bölgemize giriş yaptıklarını bu canlıları uydu vericileri ile izleyen Carribian Conservation Corporation’dan yetkililer de bize teyid etmişlerdir (CCC 1-2) Kıyımıza vuran kabuğu kırılmış, ve vücudu dekompoze olmuş bir kaplumbağa üzerine temasa geçtiğimiz bu kurum, bize bu ölümün muhtemelen kirlilik ya da ağa takılma sonucu gerçekleşmiş ve kabuğun da büyük bir ihtimalle hayvan öldükten ve cesedi su yüzüne çıktıktan sonra geçen hızlı motorlu bir taşıtın (büyük ihtimalle bir hız motoru) pervanesine çarparak kırılmış olabileceğini söylemişlerdir. Burada Marydele Donnelly’nin sunduğu bilgiler konunun önemini yansıtacak değerdedir:
(“Bölge bir zamanlar hakkı sayılır kaplumbağa alanlarına ev sahipliği yapmış olsa da günümüzde Akdeniz’in tüm bölgelerinde her sene sadece 350-400 dişi karaya çıkarak yumurtlamaktadır (dişilerin her sene yumurtlamadıkları düşünüldüğünde tüm Akdeniz’deki toplam populasyon muhtemelen bunun üç katıdır). Durumun bu tür için bu kadar hassas bir hal alması yüzünden her birey önemlidir.”)
Yeşil kaplumbağalar dışında bölgede varlıkları yerel halk tarafından da bilinen kum köpekbalıkları, hali hazırda görüşün kötülüğü (2009'da 5 m. olan görüş, 2010'da yer yer 1 m.ye kadar düşmüştür) ve balık çiftliklerinin yoğunluğuna bağlı olarak bölgede dalış gibi su sporlarının serbest bir şekilde yapılamaz olması sonucunda net olarak tespit edilememektedir. Ancak Güllük ve Tuzla kooperatiflerine bağlı balıkçılarla yapılan görüşmeler sonucunda köpekbalıklarının çoğunlukla körfezde konuşlanan balık çiftliklerinin altında bulundukları tahmin edilmekle birlikte, ODTÜ’den Ali Cemal Gücü’nün konuya dikkat çekmesi, özellikle Kıyıkışlacık koyunun bir zamanlar kum köpekbalıkları için yavrularını büyüttükleri korunaklı alan (nursery) olduğu ihtimalini desteklemektedir. Bu bilgiyi Kıyıkışlacığın eski yerlileri de teyid etmekte, bölgede eskiden “köpekbalıkları ile birlikte yüzdüklerini” söylemektedirler.
Tüm bu bilgiler dışında bölgede bilimsel anlamda bir biyoçeşitlilik çalışması yapıldığında, gözden kaçan bir çok türün daha, yukarıdaki listeye ekleneceğinden şüphe yoktur. Bununla birlikte körfezin Mandalya ve Asin taraflarında kısıtlı zaman zarfında skin dalışlarla bölgeyi gözlemleme şansını bulmuş olan Adnan Menderes Üniversitesi’nden Doç. Dr. Murat Bilecenoğlu da bölgedeki biyoçeşitliliğin “Fethiye Körfezi’nden daha yoğun olduğunu” dile getirmiştir.
2010 yılı Eylül ayında, başı ve yüzgeçleri kesilerek İnceburun kıyılarına vuran bir kemane (Rhinobatos cemiculus) ölüsü de körfezde yaşayan ancak nesli tükenmekte olan bu türlerin ne tür tehlikelerle karşı karşıya kaldıklarını, ve ne şekilde yok olduklarını kanıtlar türdendir.